
İyi insanlar iyi atlara binip gittiler denir. Zamanımızda insan ilişkilerini, insanları yönlendiren toplum mühendislerini, yazılı ve görsel basını takip ettikçe bu durum daha iyi anlaşılıyor. Nitekim liderlerimizin tartışmalarını devlet için en hayati meselelerde dahi birbirleri ile bir araya gelmeyişlerini, birbirlerine üslubunu gördüğümüzde insan endişeleniyor ve gelecek kuşaklar açısından derin kaygılar içerisine düşüyor.
Zira lider ve etrafındaki kadro devletin aynası olduğu kadar gelecek nesiller için örnektir. Gençlerimiz her akşam onları izlemekte ve takip etmektedir. Kavgacı, uzlaşmaz sadece görsel ve yazılı medyaya malzeme verecek politikalarından eminim ki fevkalade rahatsız olmaktadırlar.
Tarihte liderler kendilerinden önceki devlet büyüklerinin hayatlarını araştırırlar, en iyi bir şekilde öğrenirler, onlardan ders ve ibretler çıkarırlardı. İşte onlar tarihe iz bırakan örnekler olurlardı. Bizim tarihimiz bu bakımdan eşsiz örneklerle doludur.
Nitekim Osmanlı padişahları idarenin olduğu kadar sözün, sohbetin, şiirin ve tartışmasının da üstadı idiler.
Nitekim şiirlerini ilk kez bir divanda toparlayan Osmanlı Padişahı, Avni mahlası ile şiirler yazan Fatih Sultan Mehmed’dir.
Sakiya mey sun ki bir gün lalezâr elden gider
Erişir fasl-ı hazân bâğ-u bahâr elden gider.
Her nice zühd-ü salaha mail olur hatırım
Gördüğümce ol nigarı ihtiyar elden gider.
Şöyle hak oldum ki, ah etmeye havf eyler gönül
Lacerem bad-ı sabâ ile gubâr elden gider.
Evet bir gün insanın benim dedikleri hep elden gider. Öyle ise kalıcı bir şeyler bırakmalı değil mi? Bizim idarecilerimiz ise kavgadan gürültüden başka bir şeyler bırakmayacaklar mı?
Kişi oldur ki koya yerinde bir eser
Esersiz kişinin yerinde yeller eser.
Bakınız Fatih’in musahipleri (danışmanları) arasında edebiyatımızın çok önemli bir şairi Ahmet Paşa’nın bulunması, bir özellik olarak belirtilmelidir. Ayrıca maiyetinde yüz seksen beş şair bulunduğu söylenir.
Latifi tezkiresinin kaydına göre, Saltanat dönemi bilgin ve fakihler devri, hünerliler ve fasihler çağı idi. Her nerede sahasında uzman ve yegane bir bilgin varsa, ister Sind ister Hind’de olsun, büyük ikramlar ve paralar ile yolunda çok mal ve mülk harcayıp, yüksek makam ve mevkiler ile onları özendirip, arzu ve hevesleriyle her birini ülkelerine veda ettirerek, yerlerini yurtlarını terk ettirmiştir.
Ali Kuşçu adlı tanınmış bilgini Acem’den Osmanlı ülkesine davet edince onu yüceltmek için her durağına bin akçe takdir etmişti. Hint’de Hace-i Cihan’a, Acem’de Mevlana Camî’ye her yıl bin flori gönderilirmiş. Bu örneklerden, o dönemde şairlerin, sözleriyle geniş bir alanı etkiledikleri, bir bakıma kamuoyu oluşturdukları, bugün yazılı ve sözlü basının, internetin fonksiyonunu üstlendikleri, toplulukları, etkileyen kişi ve grupları etkiledikleri anlaşılmaktadır. Cihangir amaçlı devlet adamlarının bunları maddi ve manevi iltifatlarla, kendi kamuoylarını oluşturmada yardımlarını almayı amaçladıkları ortaya çıkmaktadır.
Fatih Sultan Mehmed on dokuz yaşında devleti yönetme görevi üstlenmiş, otuz yıl bu işi sürdürmüş, genç sayılacak bir yaşta hayata gözlerini yummuş, döneminde unutulmaz fetihler yapmış, uluslararası çapta yürüttüğü siyasetle Balkanlar’a yayılmanın hem kapısını açmış, hem de ileri noktalara taşımış bir cihangir bir hükümdardır.
Yine Fatih’in;
Senin zencir-i zülfünden dil-i divane bend ister
Usandı derd ile candan asılmağa kemend ister,
Mısralarıyla başlayan şiiri, bugün de mükemmel bir aşk şiiri olarak değerini koruyan sözlerdendir. Görüldüğü üzere sadece devlet idaresinde değil şiirde sanatta hayatın her parçasında varlar.
Onları ne kadar tanıyoruz. Tanımadan ne kadar istifade edebiliriz. Oysa onlardan öğreneceğimiz o kadar çok meselemiz var ki.
Prof. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL
Kaynak: http://akademikperspektif.com/2013/09/28/iyi-insanlar-iyi-atlara-binip-gittiler/