TIBBİ ETİK VE DEONTOLOJİ KAVRAMLARI
(Makaleye Atıfta Bulunmak İçin:Sayım,Ferhat. “Tıbbi Etik ve Deontoloji Kavramları”, Sağlık Ekonomisi ve Yönetimi Yazıları; www.akademikarge.com; 2015 )
Yazar: Ferhat SAYIM*
Sağlıkta etik denilince ilk akla gelen deontoloji kavramıdır. Deontoloji, doğasında öyle olan, "mutlak doğru" ya da "mutlak yanlış" kabul edilen davranışlardır. Ahlak, prensip ya da kurallar anlamına gelmektedir (Orhan, 2007, s. 60). Deontoloji kavramı, Greklerde “ödev(duty)” kavramından gelmektedir (Kapu, 2009, s. 70).
Etik Ontoloji, epistemoloji ve estetik gibi, etik de felsefe etkinliğinin temel alanlarından birisi olup tıp uygulaması içinde etkinlik gösteren ve tıptaki değer sorunlarının ele alındığı alan da tıbbi etik olarak adlandırılmaktadır (Arda, s. 155).
Çoğu kez tıpta deontoloji kavramının etik kavramı yerine kullanıldığı görülmektedir (Orhan, 2007:58). Etik kavramı çözümü konusunda henüz ilke ve kuralların yerleşmediği alanlardaki sorunlar için devrededir. Sorun konusunda yerleşik çözüm önerileri oluştuğunda deontoloji kavramının devreye girdiğinden bahsedebiliriz.
"Deontoloji", terim olarak, 19. yüzyılın ilk yarısında Jeremy Bentham tarafından önerilmiş ve "yükümlülükler bilgisi" karşılığı olarak kullanılmıştır. Bu anlamda deontoloji "ne yapmalı" ya da "ne yapmamalı" sorularına toplumun belirlediği ve ayrıca yaptırımlarla donattığı kuralların bilgisidir. Yani, deontolojinin dile getirdiği yükümlülükler tartışmasız ve zorlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Bir başka deyişle, "deontoloji" terim olarak yeni olmakla birlikte; yazılı olsun olmasın kökleşmiş ilkeleri ve kuralları içeren ve bunları tartışmasız bir "normatif bilgi" olarak aktaran bir alandır. Bu aşamada sözcüğün, ilk kez 1834'de kullanılmasıyla birlikte, özellikle hekimler arasında benimsenmiş olduğunu, "tıbbi deontoloji" adı altında mesleği uygularken uyulması gereken yasal ve ahlaki yükümlülüklerin kastedilmiş olduğunu belirtmeliyiz. Hatta hemen her meslek için bir deontolojinin varlığından söz etmek olanaklıyken, başında "tıbbi" sözcüğü olmasa bile, "deontoloji" denince ilk akla gelenler hekimlik kurumu ve hekimler olmaktadır. Etik ile deontoloji arasındaki en belirgin fark, onların yöntemlerinden ve ayrıca, ortak konularına değişik bir yaklaşımla eğilmelerinden kaynaklanmaktadır. Etik, henüz çözümü belirlenmemiş, yerleşik normların dışında kalan sorunlarla ilgilendiği ve bu açık uçlu sorunlarda ilkelerin belirlenmesine yönelik çalışmalar yaptığı için, her zaman tartışmaya açık bir alandır. Etiğin üzerinde çalıştığı sorunlar çözüme kavuştuğunda, yani onlarla ilgili normlar belirginleştiğinde söz konusu bilgiler artık deontolojinin konusu haline gelmiş sayılırlar. Bu görünümü ile etik, deontolojiyi besleyen bir havuz özelliği taşımaktadır. Ancak mevcut hukuk ve deontoloji kurallarının yine etik açıdan ele alınabileceğini, özellikle zaman içinde toplumsal gelişmelere (realiteye) yabancılaşan bu normların yeniden değerlendirilebileceğini de belirtmek gerekir (Arda, s. 155-156).
Tıp deontolojisinin belirlenmesinde ilk yol göstericilerden bir tanesi Tıp Yemini (Andı)’dır. Hipokrates’e atfedilen orijinal yemin metninin günümüzde pek çok değişik biçimleri ortaya çıkmışsa da önemli olan tıp sanatı uygulamasının bir yemin metni çerçevesinde koruma altına alınmış olmasıdır. Tıp yemininin ifade etmesi ve vurgulaması gereken özellikler Dünya Tıp Birliğinin 1948 Cenevre Bildirgesiyle de bir kez daha net bir şekilde ortaya konmuştur. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü tarafından, Kasım 2004 tarihinde, “Etik ve Sağlıkta Stratejik Odaklanma Alanları” belirlenmiş ve yayınlanmıştır (Orhan, 2007, s. 61).
1. TIBBİ ETİK İLE İLGİLİ MEVZUAT VE TEMEL ETİK ALANLAR
Etik kuralların belirlenmesinde sağlık alanında kullanılacak üst başlıklara baktığımızda şu ana başlıkların (Orhan, 2007, s. 60-64) bizim başlığımız için de uygun olduğunu düşünmekteyiz.
Ø Sağlık Sistemleri Etiği
Ø Toplum/Halk Sağlığı Etiği
Ø Profesyonel Etik
Ø İnsan Üzerinde Yapılan Araştırmalarda Etik
Ø Bio Teknoloji Etikleri
Etik Dışı Uygulamaları Önlemeye Yönelik Mevzuatta Sağlık Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu Beşeri İlaçların Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik önemli bir fonksiyon üstlenmiştir.
Türk Tabipler Birliği de 2008 ve 2009 yıllarında düzenlediği çalıştaylar sonrasında ortaya çıkardığı çeşitli başlıklardaki etik bildirgeleri bir kitapta toplayarak tartışmaya açmıştır. (Türk Tabipleri Birliği Etik Bildirgeleri, 2010)
Doktorların sağlık hizmetini yürütürken yaptıkları müdaheleler bir yandan etik ve tıbbi deontolojiyi ilgilendirirken bir yandan da hukuku ilgilendirmektedir. Kusurlu faaliyetler kasdi veya taksir unsurlarına bağlı olarak ceza hukukunun çeşitli maddelerini ilgilendirmektedir. (Acar, 2009, s. 307-310)
Ülkemizde, sadece hekimlerin mesleki uygulamalarını yaparken üstlendikleri sorumluluklara dair özel bir kanun olarak “1928 tarihli Tababet-i Şuabatı San’atlarının İcrasına Dair Kanun” bulunmaktadır. Bunun yanında, hekimlerin hasta ve hastane ilişkilerini düzenleyen başka kanun, tüzük, yönetmeliklerden oluşan mevzuat oluşturulmuştur. (İnce & Aliustaoğlu, 2009, s. 361)
A.Hekimlerin ve Sağlık Kurumlarının Tanıtım ve Reklam Faaliyeti İle İlgili Hukuki Düzenlemeler
Ayrıca sağlık kurumlarında tanıtım ve reklama ilişkin tartışmaların birçoğunun etik çerçevesinde ele alınabildiği görülmektedir. Bu doğrultuda sağlık sektöründe tanıtım ve reklamla ilgili ulaşılan mevzuat, tarih sırası ve içeriğine ilişkin özetle aşağıda verilmiştir. (Sayım & Sarısoy, Kamu Sağlık Kurum Bütçelerinde Kalite Uygulamaları İle Mevzuat Açısından Tanıtım Ve Reklâm Harcamaları, 2010, s. 12)
-
14/04/1928 tarihli ve 1219 Sayılı “Tababet Ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun”un 24 ve 40.Maddeleri (Doktorların ve diş doktorlarının yapabileceği ilan ve reklam ile ilgili)
-
26/05/1928 tarihli ve 1262 Sayılı “İspençiyari Ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu” (13.Maddede İlaç reklamının yapılmasına ilişkin yasaklama)
-
23/01/1953 tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipler Birliği Kanunu 28. Maddesi (TBB İdare Heyetinin görevleri arasında reklam yapılmasının engellenmesine ilişkin ibare)
-
13/01/1960 tarihli ve 4/12578 no’lu Bakanlar Kurulu Kararı “Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi” 8 ve 9. Maddeleri (Doktor ve diş doktorlarının reklam yasağı, tabela ve reçetelerine ilişkin içerik esasları)
-
01.02.1999 tarihli Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 11. Maddesinde Ticari amaç ve reklam yasağı ifade edilmektedir.
-
27/03/2002 tarihli ve 24708 sayılı RG’de, Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan Özel Hastaneler Yönetmeliği 60.Maddesinde Özel Hastanelerin yapabileceği tanıtımın esasları belirtilmekte haksız rekabet sonucunu doğuracak tanıtımlar yasaklanmaktadır.
-
23/10/2003 tarih ve 25268 sayılı RG’ de Sağlık Bakanlığının çıkarmış olduğu “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik”
-
28/04/2004 tarihli Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği 4.Maddesinde para cezasını gerektiren haller arasında sayılan reklam ve tanıtım halleri
-
15/02/2008 tarihli ve 26788 sayılı RG’ de Sağlık Bakanlığı’nca çıkarılmış Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin 29.Maddesinde bu kuruluşların yapabileceği ilan ve tanıtımlara ilişkin esaslar belirlenmiş ve reklam yasağı düzenlenmiştir. 31.Maddenin “ı” bendinde ise 29.Maddedeki hususlara uymamanın sonuçları ifade edilmektedir.
2. TIP ETİĞİ TEMEL İLKELERİ
Herhangi bir etik yargıya varmak için bireyin birtakım temel ilkelere gereksinimi vardır. Normatif bir çalışma olan etikte, hukukta olduğu gibi genel kurallardan özel bir yargıya ulaşabilmek "tümdengelimsel" (dedüktif) bir mantık işlemini gerektirir. Dedüksiyon yapabilmek için çok genel önermeler kullanılmalıdır. Bunlar çağlar boyunca insan toplumlarının kendi yarattığı normları ve bunların yaratılma mekanizmalarını incelerken elde etmiş olduğu temel bilgiler olarak değerlendirilebilir. Bu bilgiler ister hukuk isterse ahlak olarak adlandırılsın norm oluşturma etkinliğinin yapısını açıklamakta ve bu sistemlerin iç mantığını tanıtmaktadır. Hekimler tıbbi etik sorunlarını çözme aşamasında, farkına vararak ya da varmayarak, bu temel etik ilkelerini kullanmaktadırlar. (Arda, s. 158)
Etik İlkeler şu şekilde sıralanabilir (Tosun, 2005, s. 113-15).
Özerkliğe Saygı İlkesi
Adalet İlkesi
Yarar Sağlama-Zarar Vermeme İlkesi
Ayrıca yarar sağlama ve zarar vermeme ilkelerinin ayrı olarak ele alındığı ve
Aydınlatılmış Onam İlkesinin
eklendiği şekliyle Sağlıkta Tıp Etiği İlkelerinin beşli ayrımı da yapılmaktadır (Orhan, 2007, s. 63-73).
Ya da 1-Yararlılık-Zarar Vermeme İlkesi/ 2-Özerklik/3-Dürüstlük ve Doğruluk/ 4-Adalet/ 5-Gizlilik-Güvenirlilik ilkeleri şeklinde bir başka ayrımdan bahsedebiliriz. (Pekcan, 2007, s. 7-9)
Bir başka çalışmada (Yıldırım G. , 2008, s. 15-18) da tıp etiği temel ilkeleri
1. Özerklik ve Özerkliğe Saygı İlkesi
2. Adil Olma İlkesi
3. Zarar Vermeme İlkesi
4. Yarar Sağlama İlkesi, şeklinde sayılmıştır.
Yine bir başka çalışmada ise (Arda, s. 158-159) bu ilkeler
1. Dürüstlük İlkesi
2. Yaşama Saygı İlkesi
3. Zarar Vermeme İlkesi
4. Adalet İlkesi
5. Özerklik İlkesi
6. Yasallık(Meşruiyet) İlkesi, olarak sayılmaktadır.
A. Aydınlatılmış Onam İlkesi
Aydınlatılmış onam ilkesi tıp etiğinde ve deontolojisinde en önemli ilke ve kavramlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
1928 tarihli Tababet-i Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesi büyük cerrahi girişimler için onamın yazılı olması gereğini ifade etmektedir. Burada onam alınmasında aydınlatma yükümlülüğüne yer verilmemiştir. 1998 yılında da yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nde hekimin hastasını aydınlatma yükümlülüğü koşul olarak mevzuatta yer almıştır. Hukuka uygun hekimliğin olmazsa olmaz şartlarından biri olan bu koşul; hekimin, hasta ile ilgili bilgileri anlaşılabilir bir şekilde anlatmasını, etkili dinleme yaparak sorularını yanıtlamasını ve karar sürecinde, hastanın bireysel özerkliğine saygı gereği, kararlara katılmasını sağlamasını öncelik haline getirmiştir (İnce & Aliustaoğlu, 2009, s. 361).
Aydınlatılmış onam ilkesi hasta hakları arasında da çeşitli ifadelerle önemini ortaya koymaktadır. Buna göre hastanın anlayabileceği ifadelerle bilgilenmeye hakkı vardır. Ölüm riski, başarı olasılığı, yan etkiler konusunda bilgilendirilip gönüllü, bilinçli ve anlaşılmış bir onamı olmadan tıbbi müdahale yapılmamasını beklemeye hakkı vardır (Aydın, 1999, s. 89).
Onamın alınması konusu sadece cerrahi müdaheleler için söz konusu değildir. Hekim kendisinden yardım isteyen kişileri, hastalığın öncesi ve sonrası konusunda olabildiğince bilgilendirmeli, her anlamda yapacağı girişim ve işlemleri açıklayarak, hastanın / kişilerin aydınlatılmış onamını ve desteğini almaya özen göstermelidir (Akdur, 1997, s. 6).
Hastaya verilen bilgiden sonra alınan onamın geçerli olabilmesi için bir takım koşullardan bahsedilebilecektir. Bilgilendirme aşırı bir yönlendirme çabası içermemeli, kişi onam verirken herhangi bir zorlanmayla karşılaşmamalıdır. Hastanın onam vermeme yönündeki direncini kırmak amacıyla, önerilen tıbbi işlemin risklerinin saklanması ya da hafife alınarak aktarılması, yararlarının abartılması, yapılmaması halinde ortaya çıkabilecek olumsuzlukların büyütülmesi zorlama niteliğinde kabul edilecektir. Onamın geçerliliği açısından diğer bir koşul, onam verecek olan kişinin verilen bilgileri anlayıp değerlendirebilecek, bunlara dayalı olarak karar verebilecek ve kararlarını uygulamaya koyabilecek yeterlilikte olması olacaktır. Yeterlilik, kişinin kendisiyle ilgili konularda karar verebilme, kendi çıkarlarını fark edip koruyabilme kapasitesine sahip olması ve çocukluk, bunama, şuur kapanıklığı gibi zihinsel yetileriyle ilgili sorunu bulunmaması halinde söz konusudur. Yeterlilik bağlamında kişinin bir yandan algılama, düşünme, değerlendirme, karar verme ve aldığı kararları uygulama becerilerine diğer yandan bu melekelerle işlenecek tam ve doğru bilgiye sahip olması önemli olmaktadır. Sınırlı yeterlilik düzeyine sahip kişilerin, düzeylerine uygun biçimde aydınlatılması ve karara sınırlı ölçüde de olsa ortak edilmelerine çalışılması etik açıdan uygun bir yaklaşım olacaktır (Yıldırım G. , 2008, s. 15-16).
B. Dürüstlük İlkesi
Bu ilke tıbbi etiğin çeşitli uygulama alanlarında farklı biçimlerde görülmekle birlikte her birinde merkezi bir yerde bulunmaktadır. Hekim - hasta ilişkisi bağlamında hiç bir etik ilkenin hekime hastasını aldatma hakkını vermediği açıktır. Hekim hem hastasıyla olan sözleşmesinde (aktinde), hem de uygulayacağı tanıda ve tedavide hastasını aldatmamalıdır. Çünkü her türlü ahlakın temeli toplumsal sözleşmedir ve herkes ona uymak zorundadır. Ancak bir hastalığın kötü gidişi (vahim prognoz) hastaya "bir idam hükmü gibi" açıklanamaz Batı kültürlerinde bunu hastadan gizlemek hekime sorumluluk getirirken, bizim yasal düzenlemelerimiz bu durumun hastaya sadece hissettirilmesini, ama yakınlarına açıkça söylenmesini gerektirmektedir (Arda, s. 158).
Doğruluk, insanlar karşısında gösterilen saygının bir parçası olarak beklenir. İnsanlar kendileri hakkındaki gerçeği öğrenmeye ve kendilerine yalan söylenilmemesi hakkına sahiptir. Çoğu kültürlerde doğruluk, insanların birbirlerine olan güvenlerinin temel yapı taşlarından biri olarak değerlendirilir (Pekcan, 2007, s. 8).
C. Yaşama Saygı İlkesi
Etik yargıları oluştururken, başta insan olmak üzere, bütün yaşam biçimlerine saygı duyulması gereklidir. Özellikle doğal çevrenin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu günümüzde tüm canlıların yaşama hakkına duyarlı olunması bir zorunluluktur. Bu açıdan laboratuvar hayvanlarını kullanan araştırıcıların bu ilke çerçevesinde çalışmalarını yürütmesi beklenmektedir. Gereksiz olarak çok sayıda hayvanı kullanmak, onlara gereksiz eziyet çektirmek veya "hayvan yaşamını israf etmek" etik bir davranış değildir. Yukarıda söz ettiğimiz gibi, insan deneklerle ilgili araştırmalar için hekimlere yol gösterici önerileri içeren "Helsinki Bildirgesi"nin temelinde de yaşama saygı ilkesi bulunmaktadır (Arda, s. 158).
D. Yarar Sağlama-Zarar Vermeme İlkesi
Bu ilke ayrı ayrı “yarar sağlama” ve “zarar vermeme” ilkeleri olarak ta ifade edilebilmektedir. Birlikte ifade edildiğinde bireyin bir başkasına mutlaka yararlı olması gerekliliğini vurgulamakta; zararın engellenmesi, ortadan kaldırılması ve iyiliğin artırılması gibi üç öğeyi içerdiğinden bahsedilmektedir (Pekcan, 2007, s. 7). Tıp etiğindeki yararlılık İlkesi, tek başına kısaca, sağlık uğraşları içerisinde hastaya öncelikle ve her şeyin üzerinde yararlı olmayı öngören bir ilke olarak tanımlanabilir (Orhan, 2007, s. 66).
Tıp uygulamasında, çağlar boyunca, "öncelikle zarar vermeme" (primum nil nocere) ilkesinin geçerli olduğundan da söz edilmektedir. Hekim başvuracağı girişimin ve tedavinin yararı ile zararını tartmak zorundadır. Bu da "olasılık" ve "risk" faktörlerinin iyi bilinmesine, yani yetkin bir hekim olmaya dayanır. Hiçbir zaman bunun tersi, bir etik ilke olarak savunulamaz olsa gerektir (Arda, s. 159).
Konuya bir de yarar ve zararın dengelenmesi açısından bakılırsa görülür ki, amaçlanmış yararlı eylemlerle birlikte istenmeyen zararlı eylemler de ortaya çıkmaktadır. Eylemlerin böyle bir niteliğinin olması, olası sonuçları yönlendirme açısından tutum ve davranışlarda yeni bir hedefin belirlenmesini gerektirmektedir (Orhan, 2007, s. 66-67).
E. Adalet İlkesi
Bu ilke "hakkaniyet kavramı" ile birlikte değerlendirilmelidir. Bir etik yargıya ulaşırken söz konusu insanların eşit oldukları, bir başka deyişle "toplumun kendilerine bağışladığı hakların tamamına sahip olmaları gerektiği" düşüncesine dayanılmaktadır. Ancak "hak" ve "adalet" kavramlarının birbirinden farklı olduğunu belirtmek gereklidir. Bir toplumda bireyler eşit haklara sahip olmayabilirler. Pozitif hukukta bireyler arası eşitsizlik kabul edilmiş olabilir. Örneğin, Feodal Hukukta serf ile senyörün hakları eşit değildir, İslam Hukukunda bir kadın mirastan erkek kardeşinin aldığı payın yarısını alabilir. Çağdaş hukukta da benzer hak eşitsizlikleri vardır. O halde pozitif hukukta hak eşitsizliği "pozitif bir olgu" olarak yer alabilmektedir. Oysa adalet, bu hakların toplum tarafından gözetilmesidir ve son sınırına kadar kullanılmasını sağlayan güvencedir. Hekimliğin eşitlik anlayışı Hipokrat'tan günümüze bütün insanları ırk, dil, din, cinsiyet, sosyal sınıf... gibi farklı açılardan eşit görmektedir (Arda, s. 159).
Sağlık alanında adalet ilkesi tıbbi kaynakların gereksinimlere göre eşit ve dürüstçe dağılmış olması anlamında da kullanılmaktadır. Bu ilke sağlık çalışanlarının, çalışmalarında karşılaştıkları kaynakların dağılımıyla ilgili etik sorunlara yardımcı olacak bazı yanıtlar getirir (Pekcan, 2007, s. 8-9). Sağlıkta adalet ilkesinin neye göre uygulanacağı noktasında bir çok sorun ortaya çıkmaktadır.
Sorunlara çözüm olarak kaynakların paylaştırılması ile görevli kurullar oluşturulması önerilmektedir. Görevi, kurum politikalarını geliştirmek ve uygulamak olan bu dağıtım kurullarında tıp etiği uzmanlarının, klinisyenlerin, konuyla ilgili dernek üyelerinin ve kurulun bünyesinde bulunduğu sağlık kurumu yetkililerinin yer alması önerilmektedir (Yıldırım G. , 2008, s. 17).
F. Özerklik İlkesi
"Özerklik" bireylerin bağımsız bir biçimde kendileri hakkında karar vermeleridir. Bu karar verme sürecinde bulunması gereken bazı öğeler vardır. Bunlar; bireyin özerk olması, seçimini özerk biçimde yapabilmesi, sergilediği eylemini de bilinçli ve istekli olarak gerçekleştirebilmesidir. Bu kavram "özerkliğe saygı" kavramını da beraberinde getirmektedir. Tıp uygulamasında, özellikle klinik hekimlikte, etik açıdan üzerinde durulan "hasta hakları" kavramı, "insan hakları", "vatandaş hakları" hatta "tüketici hakları" kavramlarının tıbba yansıyan görünümü olarak değerlendirilebilir (Arda, s. 159).
Ancak bireyin kendi isteğiyle özerkliğini hekime devrettiği durumlar da olabilmektedir. Bu durumlarda da hastanın özerklik yükümlülüğünü üzerine alan hekimin, hastasının değer ve kavramlarına ters düşen tıbbi kararları almamaya özen göstermesi özerkliğe saygı ilkesi çerçevesinde dile getirilebilmektedir (Orhan, 2007, s. 70). Hekim ve hemşirenin, hastanın özerkliğine saygı göstermesinin en önemli boyutlarından birisi “aydınlatılmış onam” öğesi olarak ifade edilebilecektir (Pekcan, 2007, s. 8).
G. Yasallık (Meşruiyet) İlkesi
Doktrindeki genel kabul, hasta ile hekim arasında vekalet akdine dayalı bir hukuki ilişkinin varlığıdır (Acar, 2009, s. 315). Hekim yürürlükte olan normların tümüne uymak zorundadır. Bunlara uymamak ona maddi ve manevi sorumluluk getirecektir. Etik çalışma gereği, her zaman için, normlara uymayan, hatta onlarla çelişen ve çatışan bir yargı önerilebilir ve tartışılabilir. Ancak bunları uygulamaya hekimin ne yetkisi ne de hakkı vardır. Etik kural oluşturma ve uygulama hakkındaki temel ilke, ülkemiz Medeni Kanunu’nun birinci maddesindeki tanıma benzetilebilmektedir. Buna göre, geçerlikte olan yasanın değindiği bütün durumlar aynen uygulanmak zorundadır. Yürürlükteki mevzuatta o soruna yönelik bir "hüküm" yoksa yargıç töreleri (örfleri) dikkate alarak bir hükme ulaşır. Eğer o konuda bir töre de yoksa "yargıç kendisi yasa koyucu olsa idi, bu özel konuda nasıl bir hüküm verecek idi ise" o biçimde yargıya varır. O, bu yargısını hem toplumun bir üyesi olarak toplum normlarının işlevi ve özellikleri hakkında (o toplumdan) edindiği bilgilerden, hem de gördüğü öğrenimin ve uyguladığı tekniklerin ona kazandırdığı bilgi ve deneyimden yararlanarak çıkarır (Arda, s. 159).
Yukarıda bahsedilen vekalet sözleşmesi Borçlar Kanunu Madde 386’da şu şekilde tanımlanmaktadır.
“Vekalet, bir akittirki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.
Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekalet hükümleri cari olur.
Mukavele veya teamül varsa vekil, ücrete müstahak olur.”
Bu tanıma göre vekalet sözleşmesinin vekilin müvekkile karşı bir iş görme yükümlülüğü altına girdiği genel bir sözleşme türü olduğunu söyleyebiliriz. Görüldüğü gibi burada sözleşmenin esas unsuru bir işin bitirilmesi değildir. İşin yapılması sözleşmenin konusunu teşkil etmektedir. İş görme fiilinin müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun olarak yapılması gereklidir. Vekilin, iş görmenin neticesinde başarılı bir sonucun elde edilememesinden bir sorumluluğu yoktur. Ancak işi görürken o işin görülmesi için objektif olarak gösterilmesi gereken dikkat ve özen içerisinde hareket etme yükümlülüğü vardır. Eğer bu anlamda özen borcuna aykırı şekilde hareket etmişse sorumlu olacaktır. Dolayısıyla sorumluluğun sebebi, istenen sonucun meydana gelmemesi değil, işin gerektiği gibi yapılmamasıdır. Ücret vekalet sözleşmesinin zorunlu unsuru değildir. Aynı şekilde vekilin müvekkile bağımlı bir şekilde çalışma zorunluluğu da yoktur. Taraflar prensip olarak sözleşmeyi her zaman sonlandırabilirler (Acar, 2009, s. 314-315).
Kaynakça
Acar, Hakan. «Tıbbi Müdaheleden Doğan Sorumluluk.» Sağlık İşletmeleri Yönetim Rehberi içinde. Ankara: Seçkin Yayınları, 2009.
Akdur, Recep. «Koruyucu Sağlık Hizmetlerinde Etik Sorunlar.» Etik Bunun Neresinde içinde. Ankara: Ankara Tabip Odası Yayınları No : 1, Funda Matbaacılık, 1997.
Arda, Berna. «Tıbbi Etik: Temel Kavramlar ve Meslek Sorunlarımız.» Türk Toraks Derneği. http://www.toraks.org.tr/kisokulu.php?pid=51&sayfa=0 (2 25, 2010 tarihinde erişilmiştir).
Aydın, Erdem. «Etik yönünden hastane hizmetleri.» Tıp Etiği-Hukuk Tarihi Dergisi 7, no. 2 (1999).
İnce, Haluk, ve Mehmet Aliustaoğlu. «Hasta Hakları, Hekimlerin Hakları ve Sorumlulukları.» Sağlık İşletmeleri Yönetim Rehberi içinde. Ankara: Seçkin Yayınları, 2009.
Kapu, Hüsnü. «İşletmelerde İş Etiği.» “Akademik Bir Disiplin Olarak İş Ahlakı içinde. İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2009.
Orhan, Fatih. Sağlık Hizmetlerinde Etik Boyut: Hastanede Çalışan Personelin Etiksel Sorunlara Yaklaşımlarının Belirlenmesine Yönelik Bir Alan Çalışması. Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2007.
Pekcan, Hilmiye Sevgi. Yalova İli ve Çevresinde Görev Yapan Hekimlerin ve Hemşirelerin Etik Duyarlılıkları. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2007.
Sayım, Ferhat, ve Sinan Sarısoy. «Kamu Sağlık Kurum Bütçelerinde Kalite Uygulamaları İle Mevzuat Açısından Tanıtım Ve Reklâm Harcamaları.» 2.Uluslar arası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi. Antalya, 2010.
Sayım, Ferhat. «Sağlık Piyasası ve Etik.». Bursa: MKM Yayınları, 2011.
Tosun, Hale. Sağlık Bakımı Uygulamalarında Deneyimlenen Etik İkilemlere Karşı Hekim ve Hemşirelerin Duyarlılıklarının Belirlenmesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, 2005.
Türk Tabipleri Birliği Etik Bildirgeleri. Cilt Mayıs. Ankara: Türk Tabipleri Birliği Yayınları, 2010.
Yıldırım, Gülay. Sağlık Profesyonellerinin Etik Kavramından Anladıkları ve Kuramsal Etik Çalışması Yapanlardan Bekledikleri. Adana: Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, 2008.
* Yalova Ün.İİBF.Öğretim Üyesi.(Makale konusunu geniş sayılabilecek “piyasa ve etik” bağlamında kaynakçada bilgileri yer alan “Sağlık Piyasası ve Etik” kitabında inceleyebilirsiniz. )