MENA Ülkelerinde Uygulanan İktisat Politikalarının Belirleyicileri


1.1.1. Mısır ve Arap Sosyalizmi Düşüncesi
İkinci Dünya Savaşı sonrasında MENA bölgesindeki ülkelerde uygulamaya konulan iktisat politikalarının gerisinde yer alan önemli unsurlardan biri Mısır ve Arap Sosyalizmi düşüncesiydi. Arap sosyalizmi, Cemal Abdülnasır’ın 1952 yılında Mısır’da bir askeri darbe (Özgür Subaylar)ile iktidara gelmesiyle birlikte uygulanma imkânı bulmuş ve başta Irak, Suriye, Cezayir ve Yemen olmak üzere bölge ülkelerini etki alanına almıştır. Ürdün, Fas, Bahreyn, Kuveyt, Katar, Umman, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliği ise Arap sosyalizmi dışında kalmışlardır. Cemal Abdülnasır iktidara geldikten kısa bir süre sonra 1956 yılında Süveyş Kanalı’nı, arkasından da yabancıların sahip olduğu başta kimya, tekstil, çimento, bankacılık ve sigortacılık olmak üzere bütün sanayi ve ticari varlıkları devletleştirmiştir. Arap Sosyalizmi, proletarya diktatörlüğünü kabul etmemesi, toplumsal değerlere bakışı ve üretim araçlarının mülkiyeti gibi konularda Marksist çizgiden ayrılıyordu (Devlin,2010;61–62). Bu farklılığa rağmen, diğer sosyalist ülkelerde olduğu gibi Arap sosyalizmi de istenilen dönüşümü sağlayacak tek parti düşüncesini benimsemişti. Cemal Abdülnasır’ın liderliğindeki Arap sosyalizmini gerçekleştirecek partinin ilk nüvesi 1957 yılında kurulan Ulusal Birlik Partisiydi. Yeni kurulan partinin sloganı “birlik, disiplin ve iş”ti. Kurulduğu ilk yıllarda Ulusal Birlik Partisi kendinin, mevcut siyasi partiler gibi bir parti olmadığını, çünkü mevcut siyasi partilerin toplumda ayrışmaya neden olduğunu, oysa kendilerinin toplumu oluşturan herkesin amaçlarını gerçekleştirmeyi hedefleyen bir hareket olduklarını vurgulamışlardı. Nasır yönetimi ilk yıllarda uygulamaya koyacakları ekonomik ve siyasi politikaların yönü konusunda kısmen kapalı bir tutum izlemişler ve bu yıllarda daha çok muhafazakâr ve milliyetçi değerleri ön plana çıkarmışlardı. 1961’den itibaren ise artık toplumda ciddi bir yer edinen Mısır’daki iktisadi ve siyasal sistem kendini sosyalist olarak ifade etmeye başlamış ve bunu gerçekleştirmek içinde Ulusal Birlik Partisi’ni Arap Sosyalist Birliği’ne (ASU-Arab Socialist Union) dönüştürmüşlerdi. Nasır’ın amacı bu parti vasıtasıyla diğer MENA ülkelerini de Mısır’ın etki alanına sokmaktı. İktisadi, sosyal ve siyasi değişimi gerçekleştirecek olan ASU, Mısır halkını beş gruba ayırmıştı. Bunlar;
· Köylüler,
· İşçiler,
· Aydınlar,
· Milli Kapitalistler ve
· Askerler.
Bu sınıfların tamamı “birleşik güçler” olarak adlandırılmışlardı. Yürürlüğe konulan sosyalist devrim ve ASU aracılığıyla farklı sınıflar bir potada eritilecek ve sınıf temelli bir toplum yerine solidarizme dayalı bir toplum oluşturulacaktı (Richards ve Waterbury,1998;279). Bölgenin diğer ülkelerinde de buna benzer özellikleri taşıyan partiler ortaya çıkmıştı. Bunlar Cezayir’de “Cezayir Kurtuluş Cephesi” (Front de Liberation National-FLN), Tunus’ta “Yeni Anayasa” (Neo Destour), Suriye ve Irak’ta ise Baas Partileriydi. Bu partiler kendileri dışındaki partileri toplumda ayrışmaya neden oldukları gerekçesiyle kapatmışlar ve bunun yerine tek partinin egemen olduğu siyasal sistemleri kurmuşlardı (Richards ve Waterbury,1998;316). MENA ülkelerinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında iktidarda olan tek partiler sadece siyasal yaşama değil, çalışma yaşamına da müdahale etmişlerdi. Bu ülkelerde işçi örgütleri ile siyasi partiler arasında sıkı bir koalisyon vardı. Örneğin Tunus’ta bağımsızlık öncesi ve bağımsızlık sonrasında Tunus İşçi Konfederasyonları ile iktidardaki Yeni Anayasa arasında işbirliği esastı ve İşçi Konfederasyonları’nın sınırlı bir özerkliği bulunuyordu (Richards ve Waterbury,1998;317).
1.1.2. Askeri Kaygılar
İkinci Dünya Savaşı sonrası MENA bölgesinde uygulamaya konulan iktisat politikalarını belirleyen ikinci unsur da askeri kaygılardı. Çünkü MENA bölgesinde son yarım yüzyıl sürekli silahlı çatışmalar yaşanmıştı. Bu nedenle MENA ülkelerinde ekonomik sorunlar çoğu zaman askeri önceliklerin ya gölgesinde ya da gerisinde kalmıştır. MENA ülkelerinde silahlı çatışmaların yoğunluğu zaman zaman düşse de İkinci Dünya Savaşı’ndan beri durmaksızın devam etmektedir. Yaşanan çatışmaları ülke içi, ülkeler arası ve uluslararası güçlerle olmak üzere üç kısma ayırabiliriz. Bu savaşlardan en önemlisi bölge dışındaki güçlerle yapılan bağımsızlık savaşlarıdır. Bağımsızlık savaşlarından en uzun süreni Cezayir (1954–1962)’in Fransızlara karşı verdiği bağımsızlık savaşı, ikincisi ise Filistin eksenli Arap- İsrail savaşlardır. İç savaşlar ise Lübnan (1976–1989), Güney Yemen (1962–1968 ve 1994 yılları), Umman (1970’ler) ve Cezayir’de yaşanmıştır. Bölge ülkeleri arasında yaşanan en önemli savaşlar ise 1948, 1956, 1967, 1973 yıllarında yaşanan Arap-İsrail ve Irak-İran (1981–1988) savaşlarıdır. Bölgede yaşanan bu savaşlar, düzenli veya düzensiz sürekli bir askeri güce sahip olmayı zorunlu kılmıştır (Richards ve Waterbury,1998;329–330;Wilson,1995;187). Bu savaşlar MENA bölgesinin insani ve iktisadi kaynaklarını büyük ölçüde tahrip etmiş ve dünyanın hiçbir bölgesinde olmadığı kadar savunma harcamalarına kaynak ayrılmasına neden olmuştur. Savaşlar ayrıca, bölgede var olan siyasal yönetimlerin şeklini belirlemiş ve bölge ülkelerinde askerin doğrudan veya dolaylı olarak etkili olduğu yönetim biçimlerinin ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır. Örneğin, İran’da Şah Rıza ve M.Rıza Pehlevi askere bağlı bir yönetim oluşturmuştu. Irak’taki Saddam Hüseyin yönetimi hem askerlere hem de Tikritlilere dayanıyordu. Suriye’deki Hafız Esad yönetiminde askerlere ve Nusayrilik esasına dayalı bir yönetimdi. Benzer şekilde Libya1969’dan beri, Cezayir’de 1965 yılından bu yana askeri güçlerin veya aşiretçiliğin merkezde olduğu yönetim sistemleri vardı. Askerin veya aşiretçiliğin etkisi bu ülkelerle sınırlı değildi, monarşi ile yönetilen Ürdün, Fas ve Suudi Arabistan’da da askeri güçlerin etkisinde yönetimler egemendi.
Bölge ülkelerinde askerin ağırlıkta olduğu yönetim biçimlerinin yoğun olması nedeniyle savuma harcamaları artmakta, sayısal olarak geniş bir askeri gücün varlığına ihtiyaç duyulmakta ve yabancı devletlerin bölge içerisindeki müdahaleleri artmaktadır. MENA bölgesindeki savunma harcamaları dünyanın diğer bölgeleri ile karşılaştırıldığında, bölge savunma harcamaları bakımından diğer bölgelere göre daha yüksek harcama yapmaktadır. 1991 yılı verilerine göre askeri harcamaların en yüksek olduğu 30 ülkenin 10’unu MENA ülkeleri oluşturuyordu. Bölge ülkeleri her yıl 40 milyar ABD doları civarında bir parayı askeri harcamalar için ayırmaktadırlar. Askeri harcamaların en yüksek olduğu ülkeler İran ve Suudi Arabistan’dır. 1970’li yılların sonunda bölge ülkelerinde askeri harcamaların GSMH’ya oranı yaklaşık %10’du (Richards ve Waterbury, 1998;335), (Çarkoğlu vd.,1998;100;Wilson,1995;177). Tarihsel süreç içerisinde MENA ülkelerinde askeri harcamaların yüksek olmasının nedenlerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;
· Soğuk savaş döneminde ABD- Rusya rekabeti
· İsrail- Arap ülkeleri arasında 1948 yılından beri süre mücadele
· Silah tüccarlarının bölge ülkelerindeki girişimleri ve pazar paylarını artırma çabaları
· Petrol gelirlerindeki artış(Askarı, 2006;268)
1.1.3. Devletçilik Anlayışı
İkinci Dünya Savaşı sonrasında MENA bölgesinde uygulamaya konulan iktisat politikalarının üçüncü belirleyicisi de devletçiliktir. Bölge ülkelerinde ilk dönemlerden itibaren merkezi güçler iktisadi, siyasi ve sosyal hayatın şekillenmesinde temel rolü oynamışlardır. Ancak, merkezi gücün rol oynamasının nedenleri zaman içerisinde ülkeden ülkeye farklılık göstermiştir. Geçmişte devlet su kaynaklarının kullanımı, ekonomik artığın dağıtımı ve tarımsal hayatın sürdürülmesi gibi nedenlerle iktisadi hayatta etkin rol oynuyordu. Yakın geçmişte ise MENA ülkelerinde devletin iktisadi ve sosyal yaşamda etkinliğini sürdürmesinin üç nedeni vardır. Bunlardan ilki bağımsızlık sonrası bölge ülkelerinin bir kısmında sosyalist eğilimlerin yükselmesi, ikincisi milliyetçilik düşüncesi, üçünçüsü ise petrol gelirleridir. Milliyetçilik özellikle Mısır ve İran’da kendini hissettirmiştir. Bağımsızlık savaşlarından sonra yeni kurulan MENA bölgesindeki ülkelerin büyük bir kısmında Avrupalılara karşı olumsuz bir bakış açısı vardı. Bu olumsuz bakışta milliyetçi duyguları güçlendirmişti. Devleti müdahalesinin üçüncü nedeni olan petrol gelirleri özellikle Suudi Arabistan, Kuveyt ve diğer körfez ülkelerinde devlet müdahalesinin aracı olmuştur (Isfahani,2007;166). Bunlar yanında devletçilik temelli politikaların uygulanma nedenleri arasında bölgede var olan burjuvazinin gönüllü veya zorunlu olarak bölgeyi terk etmesi ve güçlü bir özel sektörün olmayışı da etkili olmuştur(Owen ve Pamuk,2002;136).
Devletin iktisadi hayatta etkinliğinin benimsendiği politikalar bölge ülkelerinde aynı düzeyde sürdürülmemiştir. Bazı ülkeler bu stratejiden erken koparken, bazıları daha uzun süreli uygulamışlardır. Örneğin, Mısır 1952–1974, Tunus 1962–1969, Cezayir 1962–1989, Irak 1963–2003, yılları arasında devletçi politikaları uygulamışlar, ardından da iktisadi liberalizme kayışın işareti olabilecek uygulamalara girişmişlerdir. Suriye (1963’ten) ve Libya (1969’dan) ise devletçiliğe dayanan iktisat politikalarının günümüze kadar sürdürmektedirler (Richards ve Waterbury,1998;181).
1.1.4. Anayasaların Etkisi
MENA ülkelerinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulanan iktisat politikalarının dördüncü unsuru da anayasalardır. Yukarıda ifade edilen nedenlerden dolayı MENA ülkelerinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan anayasalar genellikle müdahalecilik ve yeniden bölüşüm ilkelerine dayanıyordu. Hükümetler temel hukuki metinler olan anayasaları bu ilkeleri göz önüne alarak hazırlamışlardır. Anayasalar genellikle toplum ile onları yöneten hükümetler arasında yapılan anlaşma olarak tanımlanabilir, ayrıca anayasalarda yöneten ile yönetilenlerin hak ve görevleri de belirtilir. Modern Avrupa’da anayasalar genellikle tarafların temsilcileri yoluyla karşılıklı görüşmeler ve pazarlıklar sonucunda meydana gelmiştir. Bu şekilde yürürlüğe giren anayasalara bütün taraflar sahip çıkmışlar ve bunların işlerliğini sürdürmeleri için gerekli özeni de göstermişlerdir.
MENA bölgesindeki ülkelerde bağımsızlık sonrasında yapılan anayasaların temel özelliği bir dizi kurumsal düzenlemeyi içermesi ve uygulanan kamu politikalarının toplum nazarında meşruiyetinin olmasına önem verilmesiydi. Çünkü meşruiyet söylemi devlet- toplum ilişkilerin de yaşanacak sorunların minimum seviyede tutulmasını sağlıyordu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bölge ülkelerinde yürürlükte olan anayasaların özellikleri şu şekilde sıralanabilir;
· Ekonomik ve sosyal eşitliğin sağlanması
· Ekonomide piyasa mekanizması yerine devletin kontrolünün hakim kılınması
· İthal ikameci sanayileşme politikası ve yerel piyasanın küresel rekabetten korunması
· İktisadi planlama ve ekonominin önceliklerinin devlet tarafından belirlenmesi
· Refah ve sosyal hizmetlerin sağlanmasında devletin etkin rol oynaması
· Ulusun oluşturulması
· Siyasal alanda tek partinin egemenliği,
· Kırsal kesimde eşitsizliği gidermek amacıyla toprak reformu programlarının uygulanması
· Yabancıların sahip olduğu sanayi tesislerinin, bankaların, sigorta şirketlerinin ve ticari işletmelerin millileştirilmesi ve üretiminde kamunun payının artırılması, bu politikalar özellikle 1950’li ve 1960’lı yıllarda uygulanmıştır
· Sendikaların ve meslek örgütlerinin merkezileşmesi
· Gıda ve sağlık harcamalarının devlet tarafından sübvansiyonu, konut ihtiyacının devlet tarafından karşılanması
Anayasalarda da hedeflenen iktisadi ve siyasi amaçlara ulaşmak için ülkeler bazı kurumsal ve siyasal yapılanmaya yöneldiler. Bu aşamada ülkelerin yöneldikleri siyasal ve kurumsal yapılar birbirlerine çok benzeyen stratejiler içeriyordu. Yakın stratejileri uygulayan beli başlı ülkeler, Cezayir, Mısır, Irak, Suriye, Fas, Ürdün, Yemen ve Tunus’tu(Yousef, 2004;94–95; The World Bank,2004;23–28).
1.2. Sonuç
MENA ülkelerinde yukarıda ifade edilen iktisat politikası belirleyicileri bağlamında devletin iktisadi hayattaki rolünün artması, ithal ikameci sanayileşme politikaları ve planlama sayesinde 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren nispi bir refah artışı gerçekleşmiştir. 1965–1985 yılları arasında MENA bölgesinin sahip olduğu iktisadi büyüme oranı, dünyanın diğer bölgelerine göre daha yüksektir. Yaklaşık olarak yıllık büyüme oranı ortalama 3.7 civarındaydı. Bu büyüme oranının gerçekleşmesinde başta sanayileşme, yüksek oranda kamu harcamaları, kamu istihdamının yükselmesi, yerli üreticileri dış rekabetten koruyan düzenlemeler ve en önemlisi de artan petrol fiyatlarıdır. Petrol fiyatlarının yükselmesi de, bölgede petrole sahip olan ülkelerin gelirlerini arttırmıştır. Bunun sonucunda bölge ülkeleri sosyal kontratların sürdürülmesinde hayatı role sahip geliri de elde etmişlerdir.
1.3. Kaynakça
Askari, Hussein(2006), Middle East Oil Exporters What Happened to Economic Development? Edward Elgar, London
Devlin, Julia C(2010),Challeges of Economic Development in the Middle East and North Africa Region, World Scientific,
Isfahani, Djavad Salehi (2007), “Microeconomics of Growth in MENA: The Role of Households”Explaining Growth in the Middle East, Editors: Jeffrey Nugent ve Hashem Pesaran, Elsevıer
Noland, Marcus-Pack, Howard (2007),The Arab Economies in a Changing World, Washington, DC
Owen, Roger - Pamuk, Şevket (2002), 20.Yüzyılda Ortadoğu Ekonomileri Tarihi, Cev. Ayşe Edirne, Sabancı Üniversitesi Yayınları, İstanbul
Rivlin, Paul (2009),Arab Economies in the Twenty-First Century, Cambridge University Press, UK
Richards, Alan - Waterbury, John (1998), A Political Economy of the Middle East, Westview Press, USA
Tarik M. Yousef, “Development, Growth and Policy Reform in the Middle East and North Africa since 1950”, Journal of Economic Perspectives- Volume18, Number3- Summer 2004,s.94–95
The World Bank (2004), Unlocking the Employment Potential in the Middle East and North Africa: Toward a New Socail Contract, Washington, D.C
Wilson, Rodney (1995), Economic Development in the Middle East, Routledge, London