Özellikle yüksek lisans öğrencilerinin dikkatini çeken güncel ekonomik olaylara ve yorumlarına ilişkin katıldığımız toplantılarda konuşulan konuları derlemeye çalışıyorum. Yine bunlardan biri 25 Şubat 2010 tarihinde gerçekleşen Risk Yönetimi Zirvesine ilişkin bazı notları aşağıda okuyucuların istifadesine sunmaya çalışacağım.
25 Şubat 2010 Perşembe
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Toparlanma Sürecinde Türkiye'nin Risk Haritası
Banu Aydoğan Yeşil Bilgi Platformu Direktörü
Doğal yaşamlar üzerindeki tahribatın bu şekilde devam etmesi halinde tüm insanlığın en önemli risklerinden biri haline gelecek yaşam kalitesi riskine dikkat çekti ve tüm iş dünyasını bu konuda farkındalık yaratmak ve eyleme geçmek için ortak çalışmaya davet etti.
Ulrich Zachau Dünya Bankası Türkiye Direktörü
Geçen yıl birçok insanın kötümser olduğunu ama artık önümüzdeki dönemde iyimser olunabileceğini söyleyerek başlayan Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau, bu iyimserliğin nedenini küresel ekomide başlayan toparlanmanın yanı sıra Türkiye’nin riskleri bir fırsat olarak değerlendirebilme kabiliyeti de olduğunu belirtti. Kriz sonrası toparlanmayı daha güçlü ve sürdürülebilir hale getirmek için Türkiye’nin önünde fırsata dönüştürebileceği üç risk olduğunu söyleyen Zachau bu fırsatları kısa vadede ekonomik yönetimin sağlanması, orta vadede rekabetçi bir iş ortamının ve yeni istihdamın yaratılması ve uzun vadede iklim değişikliği riskine yönelik çalışmaların yapılması olarak sıraladı.
Zachau küresel krizin Türkiye’ye son derece olumsuz yansıdığını belirterek, bunun nedeninin bir ölçüde kriz öncesi Türk ekonomisinde yaşanan yavaşlama olduğunu kaydetti. Bu kadar olumsuz yansımanın ardından reel sektör güven endeksinin kısa süre içinde toparlanmasının ise Türkiye’nin gücünü kanıtladığının altını çizen Zachau, Türkiye’nin uzun vadede güçlü yönlerini kullanarak, kriz sonrasında karşılaşılan zorlukları rahatlıkla aşabileceğini ifade etti. Türkiye’nin uzun vadede etkili olan güçlü yönleri arasında girişimciliğinin, konumunun ve büyüklüğünün yer aldığını söyleyen Zachau, kriz sonrasında karşılaşabileceği en önemli zorlukları ise yavaş küresel büyüme, yüksek işsizlik, daha düşük uluslararası sermaye akışı ve daha yüksek kamu borcu olarak sıraladı. Zachau zorlukları aşmak için kısa, orta ve uzun vadede olmak üzere yapılması gerekenleri ise şu şekilde aktardı:
“Kısa vadede riskleri yöneterek kendinizi farklılaştırın ve hedeflerinize ulaşarak güveni oluşturun. Orta vadede daha fazla istihdam yaratacak sağlıklı ve esnek bir iş ortamı tesis edin. Türkiye’nin genç nüfusunu eğitimi kullanarak fırsat haline dönüştürün. Gelecek nesiller için fırsat yaratmanın anahtarının eğitim olduğunu unutmayın. Uzun vadede ise çevresel riskler ve fırsatlara dikkat edin. Türkiye, bulunduğu bölgede iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında üçüncü sırada yer alıyor. Bu durum, insani riskin yanı sıra iş dünyası için de enerji, su gibi kaynaklar açısından önemli bir risktir. İş dünyası bunun farkında olmalı ve bu konuda kayda değer çalışmalar yapmalıdır.”
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau konuşmasında dış mali sektörün düşüşe geçtiğini, bunun sonucunda da daha az yatırım yapıldığını söyledi. “2010 yılında işsizlik daha da artacak,” diyen Zachau, Türkiye’de iş yapmanın daha kolay hale getirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau, kısa vadede büyümekte olan piyasaların kendilerini farklı kılma arayışı içinde bulunduklarını belirterek, Türkiye'nin en azından şu an için daha az risk arz eden bir alan olarak görüldüğünü kaydetti.
Active Academy tarafından düzenlenen 4. Uluslararası Risk Yönetimi Zirvesinin açılışında konuşan Zachau, bir sene önce düzenlenen zirveden farklı olarak bugün ekonomik ve finansal açıdan çoğunluğun iyimser olabildiğini ve riskleri fırsat olarak görebildiğini belirtti.
Bazı göstergelere bakıldığında 2001 ve 2009 dönemlerinin benzerlikler taşıdığını ifade eden Zachau, ''2008-2009'daki mali kriz, 2001'dekinden çok farklı olsa da endüstriyel büyüme ve GSMH'daki değişimler Türkiye'de çok ciddi boyutlarda darbe aldı. Bunun pek çok nedeni olmalı. Örneğin, Türkiye'deki ekonomik büyüme zaten 2006-2007'de yavaşlamaya geçmişti'' diye konuştu.
Zachau, Türkiye'deki imalat sektörünün 2009'un ikinci çeyreğinde hızlı bir yükselme dönemine girdiğini ancak daralmanın kendi izlerini bırakarak ilerlediğini, istihdamın azalması ve işsizliğin artmasının uzun vadede Türkiye'nin uğraşması gereken sorunlardan biri olacağını vurguladı.
Türkiye'nin güçlü yanlarını girişimcilik, lokasyon ve ölçek; önündeki zorlukları ise küresel büyümede yavaşlama, yükselen işsizlik, uluslararası sermaye akışlarının azalması ve kamu borçlarının artması olarak sıralayan Zachau, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kısa vadede büyümekte olan piyasalar kendilerini farklı kılma arayışı içindeler. Türkiye en azından şu an için daha az risk arz eden bir alan gibi görülüyor. Tabii ki bu değişebilir ve Türkiye ileride daha riskli bir alana geçebilir.''
Zachau, Türkiye'nin daha iyi hale gelmesinde, mali hedeflere ulaşmanın ve ekonomik programın doğru şekilde ilerlemesinin önemine işaret etti.
Anne babaların eğitim seviyesinin, çocuğun eğitim fırsatlarına sahip olup olmamasında yarı yarıya etkili olduğunu kaydeden Zachau, eğitimde fırsat eşitliği ve okul öncesi eğitimin öneminin altını çizdi.
İklim değişikliği konusunda ise Türkiye'nin Avrupa ve Orta Asya bölgesinde iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında 3. sırada yer aldığını belirten Zachau, ''Bu hususun iş için de önemli olduğunu düşünüyorum. Enerji, su tedariği ve iş hayatında ihtiyaç duyulan önemli tedarik alanları için risk oluşturacak ve bu alanda yapılacak yatırımlar birçok istihdamı da yanında getirebilir'' şeklinde konuştu.
Nuri Bodur BDDK Başkan Yardımcısı
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkan Yardımcısı Nuri Bodur konuşmasında Türk bankacılık sistemindeki gelişmeler hakkında bilgiler verdi ve bankacılık sisteminde finansal risk yönetimi konusunda görüşlerini dile getirdi. Türk bankacılığının 2001 sonrası hızlı bir büyüme ve gelişme dönemine kavuştuğunu, düzenleme ve denetim altyapısının güçlendiğini ve şeffaflığın ön plana çıktığını aktaran Bodur, bu dönemde risk yönetimine dair önemli derslerin çıkarıldığını, sektörün aktif büyüklüğü konusunda istikrarlı bir gelişme yakalandığını ve istikrarlı bir karlılık yapısı oluşturulduğunu belirtti.
Bu olumlu gelişmelerin gerçekleşmesinde bankalarda risk yönetimi anlayışı ve uygulamalarında kaydedilen ilerlemenin önemli katkısı olduğunu vurgulayan Bodur, Basel II uzlaşısı, yeni muhasebe standartlarının hayata geçirilmesi, konsolide denetim konusunda çeşitli kuruluşlarca gerçekleştirilen çalışmaların önemine de değindi. Kurum olarak risk yönetimi alanında önemli değişikliklere imza attıklarını ve çalışmaların devam ettiğini kaydedin Bodur, “Sektör temsilcileri bu gelişmeleri takip etmeli ve kuruluşlarında risk yönetimi ilkelerinin yerleşmesi için çaba sarfetmelidir,” dedi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkan Yardımcısı Nuri Bodur da bankacılık sektörünün 2009 sonu itibariyle aktif büyüklüğünün, 2008 yılı aralık sonuna oranla yüzde 14 artışla 834 milyar liraya çıktığını belirtti.
Bu aktifler içinde kredilerin 393 milyar lira, menkul değerlerin ise 263 milyar lira büyüklüğe sahip olduğunu kaydeden Bodur, 2009 sonunda sektörün net karının ise yaklaşık yüzde 50 artışla 20,1 milyar liraya ulaştığını söyledi.
Bodur, Aralık 2008'de yüzde 18 olan sermaye yeterliliği standart oranının ise Aralık 2009 itibariyle yüzde 20,5'e yükseldiğini ifade etti.
Son yıllarda uluslararası platformda risk yönetiminin etkinliğinin artırılmasına imkan sağlayan gelişmeler yaşandığına işaret eden Bodur, BDDK'nın Basel 2'ye yönelik çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Bodur, yeni küresel mimarinin oluşturulması sürecinde Basel Bankacılık Denetim Komitesinin çalışmalarına da değinerek, Komite tarafından 2010 içinde karara bağlanması ve 2012 yılında uygulamaya konulması planlanan tedbirlerin çoğunun, kriz öncesinde ve kriz sürecinde BDDK'nın yürürlüğe koyduğu düzenleme ve uygulamaların amaçlarıyla paralellik taşıdığına dikkati çekti.
Burhan Göklemez Merkez Bankası Başkan Yardımcısı
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Burhan Göklemez küresel krizde gelinen nokta ve Merkez Bankası’nın para politikaları konusundaki duruşuna ilişkin görüşlerini aktardı. Göklemez büyüme tahminlerine bakıldığında Avrupa’nın ABD’ye kıyasla daha yavaş toparlanacak olmasının, AB ülkeleri en büyük ihracat pazarımız olduğu için ülkemiz açısından önemli bir risk unsuru olduğuna dikkat çekti. Bununla birlikte birçok ülkede hızla artan işsizlik oranlarının hane halkı harcama oranlarını azaltmasının da ekonomiler üzerinde olumsuz etki yarattığını kaydeden Göklemez, bu ve bunun gibi oloumsuz etkiler yaratan konuların toparlanmanın kalıcılığına ilişkin risklerin devam ettiğini gösterdiğini ifade etti.
Enflasyonun seyri hakkında bilgiler de veren Bodur konuyla ilgili olarak “Yılbaşında yürürlüğe giren vergi düzenlemeleri ve emtia fiyat artışı enflasyonun yükselmesinde belirleyici rol oynadı. Bu durum genel davranışlardaki bozulmadan ziyade geçici unsurlardan kaynaklanmıştır. Yine de baz etkisi nedeniyle enflasyonun yükselişi beklentiler açısından bir risk unsudur.Ancak bu konuda temel enflasyon hedefleri orta vade hedeflerle uyumluluğunu sürdürmektedir. Enflasyon yayılma endeksi tarihsel olarak düşüktür. Geçici etkiler ortadan kalktığında enflasyon tekrar düşüş sürecine girecektir” dedi.
Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Burhan Göklemez de 2009'un ikinci yarısından itibaren verilerin, dünya ekonomisinde toparlanma sürecine girildiğini teyit ettiğini anımsattı.
Göklemez, ''Türkiye'nin uyguladığı mali disiplin, sağlam bankacılık sistemi ve düşük hane halkı borçluluk oranı ile önümüzdeki dönemde düşük borç yükü olan ülkeler arasında yer alacağını düşünüyoruz'' diye konuştu.
Merkez Bankasının bu süreçte uyguladığı para politikasına ilişkin bilgi veren Göklemez, son dönemde Türkiye'nin politika faizinin, gelişmekte olan ve enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkelerin ortalamasına yaklaştığını, piyasa faizlerinin de belirgin bir düşüş eğilimi gösterdiğini kaydetti.
Likidite yönetiminde kullandıkları araçlardan birinin de İMKB'deki ters repo işlemleri olduğunu ve bu işlemleri portföylerindeki Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) karşılığında gerçekleştirdiklerini söyleyen Göklemez, ''23 Aralık 2009 tarihinden itibaren ihale yöntemiyle ikincil piyasadan DİBS alımına başlanmış ve bugüne kadar 1,7 milyar lira tutarında DİBS alımı gerçekleştirilmiştir'' dedi.
-''YATIRIM HARCAMALARINDA KISA VADEDE İVMELENME BEKLENMİYOR''-
Göklemez, ''Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin kredi notunun yatırım yapılabilir olarak adlandırılan seviyelere çıkması sürpriz olmayacaktır'' '' dedi.
Merkez Bankası tahminlerinin, özel tüketim harcamalarındaki toparlanmanın yılın son çeyreğinde de devam ettiğini, özel yatırım harcamalarının ise son çeyrekte toparlanmaya devam etmekle birlikte güçlü büyüme dönemlerine kıyasla düşük seviyesini koruduğunu söyleyen Göklemez, yatırım harcamalarında kısa vadede belirgin bir ivmelenme beklenmediğini ifade etti.
İşsizlik oranının yüksekliğinin tüketim talebini sınırladığını ifade eden Göklemez, bu durumun da üreticileri, toparlanmanın gücü konusunda temkinli olmaya sevk ettiğini belirtti.
Enflasyona ilişkin olarak ise Göklemez, ''Yılbaşında yürürlüğe giren vergi düzenlemeleri ile emtia fiyatlarındaki artışlar son dönemde enflasyonun yükselmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Yıllık enflasyondaki yükseliş genel fiyatlama davranışlarındaki bozulmadan ziyade birçok geçici unsurun bir arada ortaya çıkmasından kaynaklanmıştır. Temel enflasyon göstergeleri ise orta vadeli hedeflerle uyumlu seyrini sürdürmüştür'' değerlendirmesinde bulundu.
KEYNOTE SPEAKER
Riskin Değişen Görünümü ve Risk Yönetiminin Rolü
Owen Purcell Ernst & Young, İngiltere & İrlanda Finansal Hizmetler Risk Başkanı
Risk Yoneticileri kucuk seylere takilmamali, buyuk riskleri takip etmemeli.
-Karanlik odalarda matematiksel hesaplamalari yapan doktorali risk yoneticileri basarisiz oldu. Dinamik sistemin icinde riskcilere ihtiyac var.
-Risk olcum ucgeninde onemli bir nokta guvenilir sigorta, bir digeri verimlilik bileseni, hizli cevap verebilmek icin verimlilik gerekiyor.
''Yeni Normal'' de Riskler ve BeklentilerANA OTURUM
Oturum BaşkanıDr. Cüneyt Sezgin, Garanti Bankası Yönetim Kurulu Üyesi
Linas Dicpetris Ernst & Young Güney ve Doğu Avrupa Risk Lideri
Mehmet Nalbantoğlu Koç Bilgi Grubu Genel Müdürü
Gelecekte degisken maliyetleri yonetmek daha onemli. Sabit yatirimlar riskli. Uretimi degisken yatirimlara baglamak hem professional hizmet almak acisindan hem de etkin risk yonetimi acisindan onemli.
Thierry Nicault SAP Business Objects EMEA Satış Direktörü
Serkan Özcan Türkiye Vakıflar Bankası Başekonomisti
2010 İçin Öngörüler ve Stratejik Öncelikler-ANA OTURUM
Oturum BaşkanıDr. Tamer Saka, Sabancı Holding Risk Yönetimi Direktörü
M. Ayhan Altıntaş Ziraat Bankası, CRO
Selda Bağdat Bahadır Gantek Teknoloji, CEO
Ahmet Kacar Kiler Holding, CEO
Ramadan Kumova Eroğlu Yapı, CEO
Genel ve Diğer:
Mustafa Selçuk’un yazısından zirve değerlendirmesi, Son 10 yılda çok geliştiği söylenen risk yönetiminin aslında pek de gelişmediğibu krizle birlikte ortaya çıktı. Active Academy`nin düzenlediği Risk Yönetimi Zirvesinde konuşan, Ernst&Young yöneticisi Martin Studer`in bir cümlesi, bu durumun ironik bir tespiti: Risk yöneticisi olarak krizden sonra en çok muhatap olduğum soru `neden uyarmadınız` oldu.İşhayatında risk hep var ve olacak. Bu riski yönetmek için ise proaktifolmak, yani olumsuzlukları önceden tahmin etmek, temkin ve tedbirli olmak gerekiyor.BDDK Başkanı Tevfik Bilgin`in tespit ettiği gibi: Bugün riski yönetemeyince, yarın krizi yönetmek zorunda kalıyorsunuz.
Riski yönetmek için önce riskin var olduğunu idrak etmek lazım... Sonra temkin ve tedbir... Bunlar yapılmasına rağmen o riske maruz kalındıysa, o zaman da tevekkül, yani sükunet ve sabır... Dünkü zirvede bir konuşmacı tevekkülü risk yönetimine engel bir unsur gibi tarif edince, tevekkülün ne kadar yanlışyorumlandığını fark ettim. Bu inanç coğrafyasındaki ana unsurlardandırtevekkül... Fert ve toplumların psikolojik sağlığı için vazgeçilmez bir destekleyicidir. Bir işi gereğinceyapmak, alınabilecektedbirleri almak, sonucu ise itidal ve sükunetle beklemektir tevekkül... Sebeplere yapışmadan, sadece ummak değildir.
Kriz dünyayı silkeledikçe, ekonomileri yönetenler de daha derin ve kavramsal özeleştiriler yapıyorlar. Risk Zirvesi, küresel ölçekteki regülasyonların, denetim standartlarının, tariflerin, risk ölçümlerinin yeniden tarif edilmesinin giderek daha hayati bir zorunluluk haline geldiğini gösterdi.
RİSK ZİRVESİ’NDE UZMANLAR UYARDI: “2010’DA İŞSİZLİK DAHA DA ARTACAK!”
Risk yönetimi konusundaki bilgi ihtiyacını isabetli bir şekilde teşhis eden Active ACADEMY’nin, bu ihtiyaca yönelik doğru bir çözüm olarak ürettiği “Risk Yönetimi Zirvesi”, iş ve finans dünyasının ileri gelenlerini buluşturdu. Yarın zararlı çıkmamak için bugün yönetilmesi gereken tüm risklerin ortaya konulduğu zirvede, 2010 yılında işsizliğin daha da artacağı söylendi ve çözüm önerileri getirildi!
2008 yılının son aylarında başlayan küresel mali krizin 2009 yılında ekonomik krize dönmesiyle birlikte birçok firma çözüm arayışına girdi. İşten eleman çıkartmaların ve kapanmaların sıklıkla yaşandığı bu dönemde, geleceğe dair fırsat ve tehditler Active ACADEMY tarafından düzenlenen 3. Risk Yönetimi Zirvesi’nde ele alındı. 26 Şubat 2009 Perşembe günü İstanbul Swissôtel’de gerçekleştirilen zirveye katılan finans ve iş dünyasının ileri gelenleri, yaşamakta olduğumuz krizin 2001 yılına oranla çok daha etkin olduğu konusunda fikir birliğine vardı.
TIM Başkanı: “Kredi garanti fonu oluşturulsun” Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi ise yaptığı konuşmada çözüm önerileri getirdi. İhracatçı KOBİ’lere sunulan destek kredisi başvurularının 2 Mart’ta başlayacağını söyleyen Büyükekşi, kredi garanti fonu oluşturulması ve risklerin belirli bir kısmının bu fondan karşılanması gerektiğini de ifade etti.
Son 7 yılda yaşanan gelişmelerle 132 milyar dolarlık ihracat geliri elde edildiğini de sözlerine ekleyen TİM Başkanı, bu nedenle Türkiye’nin krizde başarılı bir imtihan verdiğinin altını çizdi. Finansal piyasaların reel piyasaların boyutuna inmeye başladığını söyleyen Mehmet Büyükekşi, “Yüksek faiz düşük kur lobisi karşısında faiz indirimlerinin yanında olacağız,” dedi.
IMF Türkiye Temsilcisi Hossein Samiei ise konuşmasında dünya çapında yüzde 5 oranında bir büyüme beklendiğini söyledi ve ekledi: “Gelişen ekonomiler borçlanmanın maliyetinden etkileniyor. Enflasyon zayıflıyor. Japonya ve ABD deflasyon riski ile karşı karşıya bulunuyor. Bu nedenle 2010 yılında finansal şartların iyileştirilmesi, mali teşvik uygulanması ve ABD konut pazarının dengeyi bulması gerekiyor.”
Türkiye’nin esnekliğinin arttığını vurgulayan Samiei, banka bilançolarının güçlendiğini ve kamu borç oranlarının yüzde 50 düştüğünü de ifade etti. Türkiye’nin dış borç seviyelerinin iyi durumda olduğunu belirten Hossein Samiei, 2009 yılının sonunda büyümenin ve enflasyon hedeflerinin düşük çıkacağını da sözlerine ekledi ve “Bankaların ve kurumsal sektörlerin açıkları izlenmeli. Küresel krizin kötüleşeceği de hesaba katılmalı. Bu nedenle pahalı kurtarma planlarından kaçınmak gerekiyor. Zayıflayan büyüme mali yapıyı olumsuz etkileyecektir,” dedi.
“Reel sektörün dış pazarlara girebilme olasılığı azalıyor”
Türkiye ekonomisinin 2008 yılının 3. çeyreğinde yüzde 5 büyüdüğünü söyleyen Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Yörükoğlu ise 78 milyar dolarlık açık nedeniyle reel sektörün dış pazarlara girebilme olasılığının azaldığını ifade etti. Yörükoğlu, “Bankacılık sektörü için sermaye yeterlilik rasyonunun olumsuz etkinlenmeyeceğini öngörüyoruz. Bir diğer öngörümüz de enflasyonun düşeceği yönünde. Önümüzdeki dönemde finans piyasalarının istikrarı için çalışacağız,” dedi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin de global riskler ile hazine kağıtları riskini ele alarak başladığı konuşmasında şunları söyledi: “Küresel alanda herkes şu soruyu soruyor. Acaba deflasyon mu daha büyük bir risk oluşturuyor yoksa enflasyon mu? Öte yandan ABD’nin hazine kağıtlarına talep yaşanıyor. Bankaların kamulaştırılmasının IMF’ye maliyeti 2 milyar doları buluyor. Bu nedenle ABD’nin bütçe yapısının sürdürülebilirliği de sorgulanıyor.”
En büyük risk, risklerin farkında olmamak
Konuşmasında riskin tanımını da yapan Tevfik Bilgin, BDDK için bankacılığın riskin ta kendisi olduğunu ifade etti. Kur, likidite, faiz, uyum ve ana merkez risklerinin bulunduğunu söyleyen Tevfik Bilgin, Türkiye’nin türev ürünlerinin olmadığını ve bankacılık sektörünün bu dönemde Gayri Safi Milli Hasıla’yı (GSMH) aşmamış olmasının iyi olduğunu da sözlerine ekledi. Konut kredilerinin az olmasını da bir avantaj olarak nitelendiren Bilgin, gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkeler kulübüne girmesinin zor olduğunu söyledi ve ekledi: “Ancak genç nüfus, jeopolitik konum ve bölgedeki en güçlü ülke olmamız nedeniyle sahip olduğumuz avantajlar bulunuyor. Bu nedenle krize, iç kulvarlardan koşarak, yani avantajlı bir şekilde başladık.